7 Ağustos 2014 Perşembe

Bizim Nişandan Kareler (2) !


Malum evlilik dönemi geldi ve neredeyse her sokakta bir gelin arabası veya konvoyu görmeye başladık. Bizse bu merasimleri yakın zamanda atlattık. Uzaktan kolay ve de hoş gibi gözükse de işin içine girince o kadar da pembe olmadığı anlaşılıyor. Yine de Ablamın düğün dönemi boyunca (Nişanı olsun, kınası olsun) ortaya çok hoş anılar ve fotoğraflar çıktı. Bunlardan birazını daha önce paylaşmıştım. Bakmak için tık tık
Şimdi de sizlerle bizim nişandan birkaç kare daha paylaşmak istiyorum :)

Yüzük tepsisi, lokumluk sepeti ve nişan bohçalarından midyeli olanı. Hepsi kendi yapımım. Özellikle tepsi ve sepet için baya uğraşmam gerekti ama değdi doğrusu :)


Ablamın süslü nişan lokumlukları ...


Nişanda ki açık büfe de bulunan ikramlardan bir tanesi.


Süslü nişan sepetinin yakından görünüşü. O tülleri büzüp tek tek boncuk yapıştırmaya ne kadar da uğraşmıştım. Hatırlayınca gülümsemeden edemiyorum.


Ablamı ilk istemeye geldiklerinde getirdikleri çiçek.



Nişanda ki duvar süslerinden biri...


Nişanda ki açık büfe de bulunan pastalardan ikincisi.



Gerçekten çok yoğun ve de zor günlerdi. Ancak atlatınca bir şekil de zorluğunu unutuyorsun ve geriye sadece güzel hatıralar kalıyor :)  
Hepinize mutlu günler diliyorum...


PEMBE EŞARPLI KIZ <3


6 Ağustos 2014 Çarşamba

Nereden Çıktı bu Jane Austen Merakı ?!!!

Uzun uzun düşündüm, taşındım. Bu zamana kadar hep bol resimli, yaptığım şeyleri ve hobileri paylaşan, yazısı kısa, resimleri bol yazılar paylaştığımı fark ettim. Çekinerek de olsa sizlere birazcıkta düşünce yapımdan bahsetmeye ve bir konu üzerindeki fikirlerimi uzun uzadıya yazmaya karar verdim :) Merak etmeyin, bu yazı da Jane Austen'den bahsedeceğim ama onun biyografini kopyalayıp yapıştırmayacağım. Daha çok Austen'in hayatındaki, beni etkileyen yönlerini sizlerle paylaşacağım... Ayrıca ilk defa fikirlerimi belirten bu kadar uzun uzadıya bir yazı yazacağım için de çok heyecanlıyım :) Kusurlarım olursa, toyluğuma verin ve görmezden gelin :) Ve geçelim esas meseleye : " Nereden çıktı bu Jane Austen merakı? "

Jane Austen'in klasikleşmiş tek çizim resmi. Doğrusu bebek başlığı gibi olan başlığından hiç hoşlanmadığımı söylemeliyim

Jane Austen'in ilk eseriyle tanışmam maalesef Hollywood sayesinde oldu. Burada tabii ki başrolünde Keira Knightly'nin oynadığı 'Aşk ve Gurur' filminden bahsettiğimi anlamış olmalısınız. Bu öyle bir film ki , sayamadığım kez izlememe rağmen hala ilk heyecanımı kaybetmeden bir kere daha izlerim diyebildiğim nadir filmlerden. Tabii ki filmi ilk izlediğimde daha çok görseller dikkatimi çekmiş ve konuşmaların çoğundan bir şey anlamamıştım. Ama zamanla hele de 'Gurur ve Önyargı' (Kitabın orjinal ve benimde daha çok hoşuma giden ismi) kitabını okuduktan sonra diyologları neredeyse ezberledim diyebiliriz. 
Doğrusu filmin, kitaptan daha heyecanlı olduğunu itiraf etmeliyim. Çünkü senaristler kitapta ki bazı yerlerle oynayarak filmin izleyicilere daha çok hitap etmesini sağlamışlar. Mesela Elizabeth'in karateri film de çok da iyi yansıtılamamış. Sanki film de ki Elizabeth farklı biri , kitaptaki Elizabeth farklı biri. Bu iki ayrı kişilkten de film de ki Elizabeth'in daha çok hoşuma gittiğini söylemeliyim. Çünkü kitaptaki Elizabeth'i fazlasıyla bilmiş buldum :) 

Elizabeth Bennet and Fitzwilliam Darcy - pride and prejudice while falling in love. 'Pride and Prejudice', 2005.
Filmdeki favori sahnem...

Gelelim bir Leydi'ye ( Bu söz benim için bir anlam ifade ediyor. Çünkü Jane Austen kitaplarını hep "bir Leydi " imzasıyla yayınlamış. Tıpkı benim yazılarımı "Pembe Eşarplı Kız" ismiyle yazmam gibi ) yani Bayan Austen'e . Kitapta yazdıklarının aksine mutsuz bir hayatı olduğunu söylemek mümkün. Sadece 42 sene süren ve bekar yaşamak zorunda kaldığı bir bir hayat. Eğer neden bekar kaldığını merak ediyorsanız "Aşkın Kitabı" filmini izlemenizi öneririm. Sonu mutsuz bittiği için kesinlikle hoşuma gitmeyen ve bi daha izlemek istemediğim filmlerden ancak tabii benim gibi Austen'in hayatını merak ediyorsanız izleyebilirsiniz. 
Gelelim Bayan Austen'in kitaplarına: kitaplarını ilk okuduğum da, karakterlerin ve olayların o kadar gerçekçi olduğunu fark etmiştim ki neredeyse kitapların gerçek hayattan yazıldıklarını düşünecektim. 
Nitekim bu konu da yanılmamışım Jane Austen kitaptaki bir çok olayı kendi yaşadıklarından yazmış ve belki de başarısının sebebi de orada. Çünkü bir insan en iyi yaşadıklarını yazabilir. Hissetmediği duyguları kaleme alan bir yazar bence başarısızlığı hak ediyordur. 


Bayan Austen'in ilk kitabıdır Sense and Sensıbılıty. Türkçeye sanırım 'Akıl ve Tutku' olarak çevrildi. Aslında Jane Austen'in nerdeyse bütün kitaplarında görebileceğiniz bir abla, kardeş bağı vardır. Ancak ben bu bağı en çok bu kitapta hissettim. Ve sanki kendi ablamla beni görmüş gibi oldum bu kitabı okurken.
Belki de, Austen'a hissetdiğim yakınlık buradan geliyordur. Yazdıklarını, diğer yazarlardan ayıran bir özellik var o da düşüncelerini karakterler aracılığıyla olduğu gibi aktarması, yani doğallığı. Bu doğallığı en çok 'Akıl ve Tutku' kitabında hissettim. Bu kitapta yapay bir yan yoktu. Ve de karakterleri, duygusal ve daha çok kalbini dinleyen ablamla, ilk baş aklıyla karar verip duyguları her zaman ikinci plana atan kardeşine, yani kendime benzettim.
Jane Austen'ın, (belki de 8 çokcuklu bir aile de tek kız kardeşi olması nedeniyle) ablası Cassandra'ya olan bağlılığı her kitapta hissediliyor ve anlaşılan ablası da ona aynı duygularla bağlıymış ki, Austen'in ölümünden sonra gizli mektuplarının çoğunu ya karalamış ya da yakarak imha etmiş. Tarihçiler bu konu da hala yakınırlar. Çünkü anlaşılan Austen'in hayatı hakkında merak ettikleri bir çok soru bu yüzden cevapsız kalmış.


Jane Austen zamanının, korkunç, ancak sıkıcı korselerden sonra bir nebze de olsa rahat olduğunu tahmin ettiğim giyim tarzı.

Jane Austen'in aşk konusunda belli bir fikri var ve bu fikir de kitaplarından okuyucularına direk yansıyor. Bayan Austen kitaplarının çoğunda, birbirlerine benzer huyları olan karakterleri birleştiriyor. Fark ettiyseniz kadın baş karakter bir yerler de küçücük de olsa 'birbirimize o kadar benziyoruz ki' konuşması yapıyor, ya da yan karakterler aracılığıyla bu mesaj okurlara çaktırılıyor.
Bense Austen'in bu fikre kapılmasının sebebinin, ilk ve son aşkı olan Thomas Lefroy yüzünden olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu iki birbirine zıt karakter birbirlerini sevmesine rağmen kavuşamamışlar ve belki bu yüzden Austen içten içe hep bu karakter zıtlığının bir sorun olduğunu düşünmüştür. O nedenle, kendi mutsuz biten öyküsünü, yaşadığı yetersiz aşk deneyimindeki, sorun olduğunu düşündüğü şeyleri düzelterek kitapların da yazmış ve hep mutlu sonuca bu sayede ulaşmayı başarmıştır.


Thomas Lefroy

Yine de, belki fazla Austen okuyup, izlediğimden insanlara farklı gözle bakmaya başladım. Bazen insanların ettikleri laflar yüzünden kendilerini ne kadar komik durumlara soktuklarını fark ettim. Bayan Austen'de insanların bu zaaflarını , kitaplarında hep eğlenerek kaleme almış, bu da gözlem yeteneğinin üstünlüğünü gösteriyor tabii.
Bizler her zaman fark etmesekte, bir insanı gerçekten dinleyip sadece bir süre gözlemlesek o insanın bir çok ilginç yönününü keşfedebiliriz aslında. Belki komik, belki akıllı ve belki örnek alınacak yanlarını. Eh tabii insanları ilgi çekici yapan yön de bu aslında . Yeni bir insanla tanıştığın da, belki sıkıcı hayatımıza çözülecek yeni bir bulmaca gelir ve bu beni her zaman heyecanlandırır :)


Jane Austen zamanın da, genellikle ağır reveranslar şeklin de yapılan dans.

Açık ça söylemek gerekirsen Bayan Austen'in geriye kalan kitaplarını okumadım. Ancak en kısa zamanda okumayı isterim. Yine de kitaplarının, bütün film veya dizilerini izledim. Hepsinin de çok hoşuma gittiğini ancak özellikle Sense and Sensebility, Emma ve tabii ki Aşk ve Gurur'a bayılıyorum.


Baş rollerinde de, Kate Winslet ve Emma Thompson'ın oynadığı Sense and Sensebility filminden bir kare.

Buraya kadar yazdıklarımdan bu yazının biyografiyle uzaktan yakından alakası olmadığını anlamışsınızdır ve hatta tavsiyem bu yazıyı okumadan önce Jane Austen'in hayatını, şöyle kısaca bi Google'dan göz gezdirmenizdir. Bayan Austen hakkında belki bahsedebileceğim çok şey var ancak sizleri sıkmak istemediğimden bu yazıyı bura da bitiriyorum :) Eğer yazıda bir kere olsun 'aynen ölee' dediğiniz yerler varsa yorumlarınızı bekliyorum :) Sevgilerle ...


PEMBE EŞARPLI KIZ <3

5 Ağustos 2014 Salı

Mutfak Robotunda Etsiz Çiğ köfte Tarifi !




Sizlere daha önce de bahsetmiştim. Geçen iftar da aldığımız misafirlere bu tariften denedim diye. Gerçekten de muhteşem ötesi oldum. Bu tarifi ben de başka bir yemek sitesinden buldum ve tereddütte kalarak da olsa denedim. 
Benim gibi çiğ köfte hastası ancak dışarı da satılan çiğ köfteleri beğenmeyen arkadaşlar için harika bir tarif. Ayrınca bu tarifi kolay ve yapanda mutfak robotunda olması :) Bütün malzemelerini mutfak robotuna atıp geçiriyorsun çiğ köfte hamuru hazır oluyor. 
Açıkçası çiğ köfte bizim halkımız da yediden yetmişe çok sevilen bir şey . Doğrusu o akşam da misafirler sofrada çiğ köfte görünce hepsi ayrı ayrı "aaa çiğ köfte'de yapmışsınızz" diyerek gülümsediler. Bu da herkesin ne kadar çok çiğ köfte sevdiğinin bir göstergesi. 
Her neyse lafı fazla uzatmayayım da tarife geçeyim :

Malzemeler
2 su bardağı köftelik ince bulgur
Yarım bayat pide veya iki dilim bayat somun
1 orta boy soğan
5 diş sarmısak
1 y. kaşığı biber, 1 yemek kaşığı domates salçası
Damak tadınıza göre kekik, kimyon, yenibahar, k. biber
Veya 2 tatlı kaşığı köfte baharatı
1 yemek kaşığı acı pulbiber
2 yemek kaşığı isot (ben katmayı unuttum)
1.5 çay bardağı ceviz
1 küçük çay bardağı zeytinyağı
maydano
z

Çiğ köftenin yapılışı
Köftelik bulguru bir süzgece koyup üzerine sıcağa yakın su gezdirdim
Önce bayat pideyi robottan çektim.
Üzerine salça, soğan ve sarmısakları, cevizin yarısını, baharatları koyup robotu çalıştırdım.
Malzemeler bütünleşince bulguru ekleyip tekrar çalıştırdım. Bulgur fazla olunca çevirmekte biraz zorlandı.
Yağını maydanoz ve kalan cevizi ekleyip tekrar bir iki kez çevirdim. (cevizler dişe gelsin diye)
Köfte harcını ayrı bir kaba alıp 1 dakika kadar yoğurdum.
Çiğ köfte şekli verip yeşillik eşliğinde servis ettim.
Afiyet şifa olsun…



Böylece de bu blog da ilk gerçek tarifimi yayınlamış oldum :)) Hadi hayırlı uğurlu olsun :)))


PEMBE EŞARPLI KIZ <3


4 Ağustos 2014 Pazartesi

İstanbul Akvaryum Gezisi -part 2-


İstanbul Akvaryuma ettiğim ziyaretten önceki bir postum'da bahsetmiştim. Ancak fotoğrafları bir posta sığdıramamıştım. O nedenle bu devam yazısını kısa bir şekilde yazacağım :) Beni nasıl bir insan olarak hayal ediceksiniz bilmiyorum ama, koca akvaryumda en ilgimi çeken şey köpek balıklarıydı. Ve şansıma ömrümde ilk defa köpek balıklarını bu kadar yakından inceleme ve de fotoğrafını çekme fırsatım oldu :(hem de ısırılma tehlikesi olmadan :). Üstelik bu köpek balıkları akvaryumun içinde onca balık varken hiçbir zarar vermeden yüzüyorlardı. Şaşırtıcı ama bir açıklaması olduğundan eminim. Her neyse iştee çıkan muazzam (ay dişleri bile ayan beyan seçiliyor :) köpek balığı fotolarından biri ...



Akvaryum'da hoşuma giden süs balık türlerinden biri ...



Köpek balığının rahatça seçebileceğiniz dişleri...



Muazzam bir şekilde kamufle olmuş Kurbişler :)






Kendisiyle sadece film veya belgeseller de tanışma şansı bulduğum sevgili Pirana türünü de kendi gözlerimle görmüş bulunuyorum ya... Isırılsam da gam yemem her halde. Etkileyici parlak pullarına rağmen kan kırmızısı gözleri ve uzaktan masum gibi görünen dişleri kimliğini biraz belli eder gibi aslında...

Bugünkü, belgeselle, National Geographic tarzındaki yazım da burada son buluyor. Hepinize sendromsuz Pazartesi günleri diliyorum...


PEMBE EŞARPLI KIZ <3


3 Ağustos 2014 Pazar

Oradan Buradan ...




Birazcık da oradan buradan çektiğim resimler. Korkarım yakın da bu "Oradan Buradan" bölümü en sevdiğim bölüm olucak. Çünkü rengarenk her şeyi sadece bir posta sığdırmak çok hoşuma gidiyor :)) Ancak sizlere hiç üşenmeyip tek tek fotoları açıklamakla uğraşacağım. Örneğin yukarıda ki fotoğrafta gördüğünüz, pembiş şeyler benim çeyizimin ilk parçaları oluyor :))) Annemin büyük ısrarları sonunda, hem annemi tatmin etmek için, hem de kendimi bu tatlı şeyleri almaktan mahrum etmemek için çeyiz düzmeyi başladım. 
Sanırım bu çeyiz konusunu ve bu yaşıma gelene kadar neden çeyizime bir şey bile koydurtmayıp, bundan sonra neden koydurmaya başladığımı başka bir yazıda ele alacağım...
Fotoğrafta gördüğünüz şeker tuzluklarım, Tantitom dan, İstanbuldan aldım. Nihaleyi ve havluları Düzce'den buldum. Hepsi pembe ve de kekli olduğu için hemen kaderimin pembeler ve de kekler üzerine çizildiğini düşünüp kendimi gülümsemekten de alamadım doğrusu :))) Gülleri ise mağlum benim bahçemizde ki güllere dayanamayıp yolma alışkanlığım var...



Ben mi çok iyi niyetli ve sevgi doluyum bilemedim? Ancak bu kahveyi görür görmez mutlulukla "Ayyyy inanmıyorum nasıl da kahvenin köpüklerinden bu şekil oluştuuu" diye sevindirik olup anneme göstermiştim. Annemse bana: " Bu bir kalp mi? Baya tombik bir kalp o zaman, sen söylemeseydin kalp olduğunu anlamazdım" dedi. Şimdi bana söyleyin bu şekil resmen kalp değil miiii????




Belki inanamayacaksınız ama bu resimler Ankara'da bir Wc'nin kapılarında asılıydı. Erkeklerin tuvaletinde bıyıklı bir yeniçeri, kadınlarınki sinde ise hoş bir Osmanlı hanımefendisi vardı :)) Bence klasik işaretlere göre acayip orijinal bir fikir...



Kavuran yaz sıcaklarında, İstanbul'un deniz manzarası eşliğinde, bir buzlu kahve... Denecek başka söz yok bence :))



Her ne kadar babam, bu peçetelere sevinçle atlayıp " Misafirler için hem pembikk hem de güllü peçeteler buldummmm." nidalarıma boş boş ve garip baksa da, ben markette bu peçeteleri sevgiyle bağrıma basmadan edemedim. Bu peçeteleri de çeyizime kaldırdığımı söylersem, acaba hakkımda ne düşünürsünüz ??? 





İstanbul Akvaryumda, hediyelik eşya bölümünden eş dosta aldığımız hatıra hediyeler. En üstteki pembe deniz yıldızlı küreyi kendime aldım hediye olarak :)) Ve tabii buzdolabına yapışan kalemlerden pembe olanını da :)) 



Vee son olarak bu yazıyı da hoş ve de nostaljik bir resimle bitirmek istiyorum :) Gidenler bilir, Ankara'da Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin türbesine giderken çektim bu manzarayı. Alında orası bunun gibi başka çeşit çeşit mimari eserlerle dolmuş. Ankara Belediyesine bu konu da söyleyecek söz bulamıyor ve çalışmalarından ötürü teşekkür etmekten de kendimi alamıyorum :) 

Bu günlük bu kadar renk yeter diyorum ve Hepinize bol yağışlı ve serinlikli bir gün diliyorum :)))


PEMBE EŞARPLI KIZ <3


2 Ağustos 2014 Cumartesi

İstanbul Akvaryum Gezisi - part1-



İstanbul gerçekten bir rüyalar şehri. Buram buram tarih, deniz ve de hayat kokan bir şehir. Ne kadar Düzce ve Manisa desem de İstanbul bambaşka bir şey ...
Bayramın birinci günü babam Manisa dan, Düzce ye geldi. Bu aynı zamanda kalan aile bireyleri (yani ben, annem ve dedem ) için gezme fırsatı ve gönüllü şöför demekti :)) 
Babam bayramın ikinci günü, Düzceye yalnızca 3 saat uzaklıkta olan İstanbul'a gitmeyi ve bir gece iki gün orada kalmayı teklif etti. Bu teklife ilk baş ben balıklama atladım tabii ( bu deyimi bundan sonra daha sık kullanıcam gibi duruyor :) 
Her neyse İstanbul köprüsüne yaklaştıkça ben deki heyecan arttı, köprünün manzarasını yakından görmek ve fotoğrafını camlardan sarkıp çekmek için yanıp tutuşuyordum . Planlar kurdum, en yakın benzin istasyonunda dedemle yer değiştirdim. Malum manzarayı gören tarafta ben oturupta çekicem ya. Babama defalarca en sağ şeritten gitmesini hatırlattım...
Her şey planladığım gibi gidiyor derken babam en sol şeride girmek zorunda kaldı ve ben dedemle yer değiştirdiğim için manzaranın zerresini göremedim :( Üstelik yol boyunca da güneş bana vurmuştu...
Yine de dedemin tepesine çıkarak ta olsa yukarıda ki manzarayı çekmeyi başarabildim, onun için bu fotoğrafın değeri bende büyük :)))
Her neyse konuyu fazla uzatmak istemiyorum, İstanbul'a gitmekteki amacımız kabir ziyaretleri yapmaktı. O nedenle öncelikle Eyüpe gidip, Hüseyin Hilmi Işık hazretlerini ziyaretle şereflendik. Ardından bir kaç eş dosta giderek hem bayramlaştık hem de hal hatır sorduk. Annemin arkadaşları olan bu eş dost ziyaretlerinden çok sıkıldığımı itiraf etmek zorundayım. Benim isimlerini ilk defa duyduğum kişilerden bahsedip ağlaşmaktan başka bir şey yapmayan bu eş dostun içinde,senin biblo gibi devamlı gülümseyerek oturman gerekiyordu çünkü. 
Ancak bu sıkıntımı babam telafi ederek bizleri Marmara Park AVM'ye götürdü çünkü :) Buralardan neler aldığımı sizlere daha sonra göstereceğim .
Ertesi  gün çok daha hoş geçti. Çünkü sene de bir kez İstanbul'a gelme şansımız olduğu için babam bizi İstanbul Akvaryumu gezmeye götürdü. Buna en çok annemle ben sevindik çünkü geçen seneden beri orayı görmek istiyorduk. 
Sonunda bana da orayı gezmek nasip olduysaa artık bir daha balık görmek nasip olmasa da olur :) Orasıyla ilgili fazla ayrıntı anlatmayacağım çünkü bu işi fotoğraflara bırakmayı düşünüyorum. (Bu arada bunu söylemeden geçemeyeceğim, fotoğrafların tamamı orjinaldir. Alıntı değildir. Hepsini bizzat kendim fotoğraf makinesiyle çektim. ) Akvaryumdan çıktıktan sonra yanında ki alışveriş merkezini de gezdikten sonra eve dönüş yoluna koyulduk. Sadece iki gün süren ama sanki iki saat sürmüş gibi çabuk ve güzel geçen bir İstanbul ziyaretiydi. ( Burada hafif bir içi çektim belirteyim dedim :)  Neyse sözü resimlere  bırakıyım ben ...


Eğer bazı resimlerden insan elleri kolları çıktıysa kusura bakmayın. Orası bayram sebebiyle heralde bi hayli kalabalıktı da...




Ömrümde ilk defa canlı deniz yıldızı gördüm. Daha önce internetteki resimlerden ve de Süngerbob taki Patrickten başka deniz yıldızı görmemiştim :P  Ama tıpkı süs gibiler canlı olduklarına inanmak güç...


Bir Akvaryumun içindeki batan gemi , doğrusu bana oldukça etkileyici geldi :)



Bu da tahminen o batan geminin içi ...



Bu balık akvaryumların birinin içinden beri dikkatimi çekti. Kuyruğu yoktu ve yüzgeçleri de o kadar minik ve zayıflardı ki, yüzerken belki defalarca çırpması gerekiyordu. Bu da tıpkı suyun içinde uçan küçük, kuş gibi bir balık görüntüsü oluşturuyordu. Etkilendim ...


İstanbul Akvaryum gezisinden şimdilik bu kadar. Bir sonraki postta devamı yazmayı planlıyorum. Hepinize deniz ve balıkla geçen günlerrr ...


PEMBE EŞARPLI KIZ <3


1 Ağustos 2014 Cuma

Pembiş Bir Sofra Düzeni :))))



Eğer önceki yazılarımı okuduysanız, Ramazanın son günlerine doğru iftara misafir aldık dediğimi hatırlarsınız. Doğrusu bayram hazırlıklarının başladığı bir zamana denk geldiği için biraz zorlandık ama buna değdi. 
Ben birkaç gün önceden nasıl bir sofra düzeni yapacağım ile ilgili düşünmeye başlamıştım. Bu nedenle de sizlerle bir çok peçete katlama, sofra düzeni vb. yazılar paylaştım zaten. Ama bu İnternet araştırmaları işime yaradı ve bu çok tatlı kalpli peçete katlama tekniğini öğrendim :) <3
Düzce' de yani dedemin yazlığında kocaman bir bahçe var. Bu bahçe de ( benim değimimle yağmur ormanları) yaşlı dedeciğim budayamadığı için iki insan boyunda gül ağaçları var. Bahçemiz ise tam bir orman. Her neyse bu gül ağaçlarında devamlı güller çıkar ancak zamanla kendiliğinden solar ve yerine yenileri çıkar. İşte ben de bu güllerden faydalandım. Zaten gül ve de pembiş konsepti tamamen oradan aklıma geldi. 
Biliyorum hepiniz vazoya koyacak çiçek bulamayabilirsiz. Eğer Manisa da ki apartman dairemiz de olsaydık tahminen benim de böyle bir imkanım olmayacaktı. Ama siz de yapıcılığınızı kullanarak bu sofradan ilham alabilir ve farklı sofralar tasarlayabilirsiniz.
Şimdi geçelim yemeğimizeee :)))


Bu hurma tabağı sunumum. Diğer iftarlara gittiğimde hurmaların çoğunun içine badem konulmuştu. İmsanların bu bademi çekirdek sanıp ayıkladıklarını gördüm :)) Bende hem daha şık dursun diye hem de bu duruma uğramamak için hurmaların içlerine fındık koydumm. Aralarını da kayısı ve kuru üzümlerle süsledim. Herkes çok beğendi :)


Annemin yumurtalı fasulye kavurması. Bir çerkez olarak annem bu kavurmanın içine mısır unu da kattı ve inanılmaz lezzetli oldu. Herkese tavsiye ederim...


Patatesli  böreklerimiz...


Semizotulu buğday salatası. Bunun tarifini ileriki günler de vereceğim. Kesinlikle çok hafif ve de canlandırıcı fresh bir salata ...


Bu da benim yelkenli kanepelerim. Önceki günler de sizlere yelkenli kanepeleri deneyeceğim den bahsetmiştim. İşte sonuç bu. Tadı lezzetli olmasına rağmen görüntü olarak çok da istediğim gibi olmadı. Ama çocukların yine de ilgisini çekti . En son onları gördüğümde kürdanlarıyla yelkenlileri yarıştırıp kazanan kanepeyi yiyordu :))


Salata sunumum, son derece pratik ve de şık ...


Bu da tatlı tabağıydı. Ege taraflarında olanlar bilir bu tatlıyı. Şambali Manisa da da sevilen tatlılardandır. Yapımı diğer tatlılara göre oldukça basit. İçindeyse irmik var. Gelecek günlerde tarifini paylaşacağım...


İşte bu da soframızın donatılmış hali. Maalesef sizlerle sadece salata türleri ve aperatifleri paylaşabildim :( Çünkü iftar günü o hengame de ana yemekleri çekmeye fırsatım olmadı. Ama eğer yemek menüsü bulmakta zorlanıyorsanız menü şöyleydi :
*Mantar çorbası
*Kıymalı kabak dolması ve sarma (ara sıcak olarak)
*Tepside içli köfte (sini köftesi)
*Dane-i lezzet pilavı
*Hasan paşa köftesi (saksı köfte)


İşte bu da bir iftar şöleninin ve çok güzel geçen bir Ramazanın sonuydu. Biraz geç kalmış olsam da hepinize Hayırlı Bayramlar ...


PEMBE EŞARPLI KIZ <3